Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

 
Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak... Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

. Kimimiz başarıyor, kimimiz başaramıyor. Olmazsak ölüyoruz, ölürsek zaten olmuyoruz. Fırtınalara kim yakalanır. SONUÇ BELLİ, AMA İNANAMIYORUZDoktor olmaya, mühendis olmaya; yazar, memur, kasap, çöpçü, zengin, iyi, kötü, namuslu, namussuz, adam, kadın, insan olmaya uğraşıyoruz. Gerçek fark, savaşım ve karşıtlık, “olmak” ile “ölmek” arasında.  İstisnasız, hepimiz.  1985’te Filistinli teröristlerce kaçırılmakla ünlenen Achille Laura gemisinin 1994’te yine turistik bir sefer sırasında yanarak battığı gün, yazar Marcel Moreau da yolcuları arasındaydı. Onların harcı değildir ne yaşam ne de ölüm üzerine basmakalıp olmayan düşünce üretmek. Noktasız “oluyoruz”, noktalı “ölüyoruz”. . Son sözü ölümün söyleyeceğini, nihai zaferi mutlaka onun kazanacağını bile bile, olmaya, bir şeyler olmaya çalışıyoruz, habire.  Denizde öylece, yüzmeye bile çalışmadan gücünün kesilmesini beklerken iki genç kadın geçti yanından.  Aslında ölümün karşısına yaşamı koymak, bence yanlış. Dostluğumuz, Türkiye’ye döndüğüm 2012 yılına kadar sürmüştü. Ne limanlardan umut varne de bu gökyüzünden. Yönler, rotalar kaybolmuş.   A. Beyin kanaması, kalp krizi, trafik kazası, bazen suikast ya da cinayet; beklenmedik dönemeçlerde beklediğini biliyoruz, ölümün. Bütün rüzgârlarım sendenesiyor. Depremde binlerce hemcinsimiz ölüyor, geri kalanlar “olmayı” sürdürüyor. Yanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Ve ölüm karşısındaki çaresizliğin, böyle bir yaklaşımla çareye dönüştüğünü görmek, geçici de olsa bir tatmin. BAŞKASI YAŞIYOR YA DA YAŞASIN DİYEYavaş yavaş yan yatan geminin güvertesinde can yeleği bulamayan küçük bir kızın hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce “Ben çok yaşadım, artık ölsem de olur” diye düşünüp yeleğini kıza verdi ve halata tutunup suya kaydırdı korumasız bedenini. Pusulam özlemine takılmış. Yolcuların canlarını kurtarmak için denize atladığı anda o da sırtına bir can yeleği geçirmiş ama suya atlamakta tereddüt ediyordu. . Yoksul teknelerin yoksulkaptanları.  Kaçınılmaz depremler bekliyoruz, yine de “olmak” peşinde, aklımızı kaçırmadan geleceğe ilişkin planlar, programlar yapabiliyoruz.  CESUR TEREDDÜTMarcel Moreau’nun vahşice karamsar bir öfkeyle yazdığı kitapları çok severim. Açık denizlere yağmurcudükkânı açmış martılar.  ÇARESİZLİĞİN İTİCİ GÜCÜNeden? Nasıl başarıyoruz, nereden buluyoruz bu gücü?Elbette çaresizlikte!Çünkü tek çözüm olarak parmağını kımıldatmadan, yani “olmadan” ölmeyi beklemeyi, yani ölmeden ölüme teslimiyeti öneren bir yaşam alanında; düşmanı yok sayıp “olmaya” çalışmak daha kötü bir seçenek değil. 86 yıllık yaşam kavgası 2020’deki COVID-19 salgınıyla biten Belçikalı yazar Marcel Moreau’yu Paris’te tanımıştım. Ölümün her şeyi silip süpüreceğini bilerek sanki kalıcıymışız gibi “olmaya” çaba harcıyoruz. Karamsar olmasaydı Moreau, öfkeli olmazdı. Bir yandan sağlam kulaçlarla suyu yarıyorlar, öte yandan “Ne biçim gemiymiş, yeterli can kurtaran sandalı bile yok! Neyse ki kıyı uzak değil, 15 dakikada varırız” diye sohbet ediyorlardı. İyi yüzme bilmiyordu. KAPTANIN ŞİİR DEFTERİYanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Öfkeli olmasaydı umudu olmaz ve yerleşik düzene teslimiyeti seçerdi, hiç kuşkusuz.  Marcel Moreau, birden canlandı ve yüzmeye başladı, iyi kötü. Gencecik yaşta aramızdan ayrılanların garip biçimde çoğaldığı bugünlerde yaşamın anlamını doğum ve mutlak sonu ölüm üzerinden sorgulamayan var mıdır? Sanmıyorum. . Dalgalar kötü habercibu gece.  İşte bizler de aynı nedenle yaşıyoruz: başkaları yaşıyor ya da yaşasın diye. Çünkü öfkesinde umut vardır, karamsarlığının gölgesinde de belli belirsiz parlayan ışıklar.  Elbette cahil ve aptalları hesaba katmıyorum. Bu iki sözcük arasındaki ses akrabalığı, bir rastlantı değil. Çünkü ölüm, son halkası da olsa yaşamın bir parçası. Yarım saat sonra sahil muhafaza tarafından kurtarıldı ve kitaplarını yazmayı sürdürdü. Yani beyin ölümünü. Kadri Ergin",.

Mine G. Kırıkkanat: Olmak ya da olmamak...

Son sözü ölümün söyleyeceğini, nihai zaferi mutlaka onun kazanacağını bile bile, olmaya, bir şeyler olmaya çalışıyoruz, habire. Beyin kanaması, kalp krizi, trafik kazası, bazen suikast ya da cinayet; beklenmedik dönemeçlerde beklediğini biliyoruz, ölümün.  ÇARESİZLİĞİN İTİCİ GÜCÜNeden? Nasıl başarıyoruz, nereden buluyoruz bu gücü?Elbette çaresizlikte!Çünkü tek çözüm olarak parmağını kımıldatmadan, yani “olmadan” ölmeyi beklemeyi, yani ölmeden ölüme teslimiyeti öneren bir yaşam alanında; düşmanı yok sayıp “olmaya” çalışmak daha kötü bir seçenek değil. Ve ölüm karşısındaki çaresizliğin, böyle bir yaklaşımla çareye dönüştüğünü görmek, geçici de olsa bir tatmin. Gerçek fark, savaşım ve karşıtlık, “olmak” ile “ölmek” arasında. SONUÇ BELLİ, AMA İNANAMIYORUZDoktor olmaya, mühendis olmaya; yazar, memur, kasap, çöpçü, zengin, iyi, kötü, namuslu, namussuz, adam, kadın, insan olmaya uğraşıyoruz.  Elbette cahil ve aptalları hesaba katmıyorum.  Marcel Moreau, birden canlandı ve yüzmeye başladı, iyi kötü. Gencecik yaşta aramızdan ayrılanların garip biçimde çoğaldığı bugünlerde yaşamın anlamını doğum ve mutlak sonu ölüm üzerinden sorgulamayan var mıdır? Sanmıyorum. Karamsar olmasaydı Moreau, öfkeli olmazdı. Depremde binlerce hemcinsimiz ölüyor, geri kalanlar “olmayı” sürdürüyor. Yanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Dalgalar kötü habercibu gece.  1985’te Filistinli teröristlerce kaçırılmakla ünlenen Achille Laura gemisinin 1994’te yine turistik bir sefer sırasında yanarak battığı gün, yazar Marcel Moreau da yolcuları arasındaydı. Yani beyin ölümünü.  CESUR TEREDDÜTMarcel Moreau’nun vahşice karamsar bir öfkeyle yazdığı kitapları çok severim. Noktasız “oluyoruz”, noktalı “ölüyoruz”.  Kaçınılmaz depremler bekliyoruz, yine de “olmak” peşinde, aklımızı kaçırmadan geleceğe ilişkin planlar, programlar yapabiliyoruz. . Dostluğumuz, Türkiye’ye döndüğüm 2012 yılına kadar sürmüştü.  Aslında ölümün karşısına yaşamı koymak, bence yanlış. Fırtınalara kim yakalanır. . Yönler, rotalar kaybolmuş. Bir yandan sağlam kulaçlarla suyu yarıyorlar, öte yandan “Ne biçim gemiymiş, yeterli can kurtaran sandalı bile yok! Neyse ki kıyı uzak değil, 15 dakikada varırız” diye sohbet ediyorlardı.   A. . Açık denizlere yağmurcudükkânı açmış martılar. BAŞKASI YAŞIYOR YA DA YAŞASIN DİYEYavaş yavaş yan yatan geminin güvertesinde can yeleği bulamayan küçük bir kızın hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce “Ben çok yaşadım, artık ölsem de olur” diye düşünüp yeleğini kıza verdi ve halata tutunup suya kaydırdı korumasız bedenini. Kadri Ergin",. .  İşte bizler de aynı nedenle yaşıyoruz: başkaları yaşıyor ya da yaşasın diye. 86 yıllık yaşam kavgası 2020’deki COVID-19 salgınıyla biten Belçikalı yazar Marcel Moreau’yu Paris’te tanımıştım. Bu iki sözcük arasındaki ses akrabalığı, bir rastlantı değil. Çünkü öfkesinde umut vardır, karamsarlığının gölgesinde de belli belirsiz parlayan ışıklar. Ölümün her şeyi silip süpüreceğini bilerek sanki kalıcıymışız gibi “olmaya” çaba harcıyoruz.  İstisnasız, hepimiz. Olmazsak ölüyoruz, ölürsek zaten olmuyoruz. Pusulam özlemine takılmış. Bütün rüzgârlarım sendenesiyor. Kimimiz başarıyor, kimimiz başaramıyor. Öfkeli olmasaydı umudu olmaz ve yerleşik düzene teslimiyeti seçerdi, hiç kuşkusuz. Onların harcı değildir ne yaşam ne de ölüm üzerine basmakalıp olmayan düşünce üretmek. Yarım saat sonra sahil muhafaza tarafından kurtarıldı ve kitaplarını yazmayı sürdürdü.  Denizde öylece, yüzmeye bile çalışmadan gücünün kesilmesini beklerken iki genç kadın geçti yanından. KAPTANIN ŞİİR DEFTERİYanımdayken başlıyor dahabitmiyor hasretin. Ne limanlardan umut varne de bu gökyüzünden. Yolcuların canlarını kurtarmak için denize atladığı anda o da sırtına bir can yeleği geçirmiş ama suya atlamakta tereddüt ediyordu. İyi yüzme bilmiyordu. Çünkü ölüm, son halkası da olsa yaşamın bir parçası. Yoksul teknelerin yoksulkaptanları.